11 Eylül 2010 Cumartesi

12 Eylül Referandumu Ya da Kılıçdaroğlunun Var Olma Savaşı.

Referanduma çok az zaman kaldı ama sonuçlar belli oldu gibi, bu Anayasa değişikliğinin kabul edileceğini toplumun neredeyse %55- %60’lık kısmı anladı, aslında CHP yi yönetenlerde anladı (son günlerdeki konuşmalarını izleyin hepsi bir ağızdan sanki referandum bitmiş de neden kaybettik konuşması yapıyorlar, hatta birisi sonuç yüzde kırk çıkarsa bu CHP için büyük başarı bile dedi.) peki referandumun başından beri ve özellikle CHP liderin konuşmalarının sertleşmesinden ne anlamak gerekiyor. Sert üsluplardan anlaşılan o ki “Evet” oylarının tartışılacak bir yanı yok ama “Hayır” oylarının yüzdelik oranı Kılıçdaroğlunun geleceğini belirleyecek.

Kılıçdaroğlu, birkaç ay öncesine kadar genel başkanlığı aklından bile geçirmiyordu; Baykal, -kendi ifadesi ile- kendisine kurulan “Devlet Komplosu” ile genel başkanlığı bırakmak zorunda kalınca, Kılıçdaroğlu, CHP ye genel başkan oldu. Oldu ama CHP genel başkanlığına medya sayesinde geldi ve medya sayesinde gidebilir, bundan dolayı da referandum Kılıçdaroğlunun ilk sınavı ve var olma ya da yok olma sınavı; geleceği bu sınava bağlı…
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlunun amacı genel seçimlerde CHP nin aldığı oy oranını tutturmak, yoksa değişimin önünde kimsenin duramadığını o da biliyor, insanlar değişim için önlerine konulan referandumlarda bugüne kadar hep “evet” demişler.
Referandum “Evet” sonuçlarının fazla çıkması halinde, iddia edildiği gibi ülkenin geriye gitmeyeceği açık, nedenini CHP liler de biliyor ama unutanlar için hatırlatalım; referanduma sunulan değişiklikler henüz TBM Meclisinden geçmiş iken referandum teklifi, CHP tarafından Anayasa Mahkemesine götürüldü, mahkeme teklifin tamamını inceledi ve birkaç değişiklik dışında Anayasaya aykırı bir yön bulunmadı, yani, O “ülke tek parti iktidarına doğru gidiyor” “diktatörlük geliyor” “karanlığı gidiyoruz…”vs. iddialarının hiçbir dayanağı olmadığını resmen söylemiş oldu, Anayasa Mahkemesi üyeleri, bu iddiaları, metinde görselerdi eğer, bu değişiklikleri olduğu gibi geri gönderirler ve ellerine hazır fırsat geçmişken AKP yi kapatırlardı, bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Peki bütün bu dayanaksız iddialar neden ısıtılıp ısıtılıp öne sürülüyor, çünkü Kemalistlerin ve onların peşinden giden solcuların korkuları ayağa kaldırılmaz ise sandığı gitmeyeceklerini biliyorlar, “hava güzel, tatile çıkalım, nasıl olsa bunlar gene kazanacak” gibi yaklaşımlarla, “hayır” oyu verecekler sandığa gitmeyebilir. Eğer bu kitle sandığa gitmez, bunun soncunda CHP ve MHP oyları genel seçimlerdeki oranın altına düşerse, bu durum, CHP genel başkanı olarak ilk kez seçime giren Kılıçdaroğlu için genel başkanlığı tartışmalı hale getirebilir ve dahası Baykal a dönüş yolu açılabilir. Bundan dolayı Kılıçdaroğlu kendi varlık sorununu, ülke sorunu gibi yaparak aslında kendini kurtarmaya çalışıyor.
Boykotçulara gelince, solcular burnundan kıl aldırmıyor, “12 eylülde en çok zararı biz gördük, siz bizim ölülerimize nasıl sahip çıkarsınız” diye. bu doğru en çok zararı solcular gördü ama sonuç olarak bizler otuz yıldır hesap soramadık, şimdi birileri hesap soruyor ise nedir bu yaklaşım “ben hesap sormaz isem kimse soramaz” mantığı. Kürtler ayrı bir alem, birlikle güzel günlere yürüyelim diyorsun, cevap olarak; “Boykot” Neden; çünkü Kürtlerin talepleri burada yokmuş, talepler olmayabilir ama bugünkü baskı rejiminin nedenleri orada, onlarla hesaplaşma fırsatın var, Diyarbakır zindanlarında ölen, sakat kalan, dağa çıkan arkadaşların için git hesap sor?…