4 Eylül 2012 Salı

Bilme Hakkı

"Bilme Hakkı" ve Havadan Sudan Konular Üzerine…
Demokrasi ile yönetilen ülkelerde; insanların, kendilerini etkileyen kararların alınmasına gerçekten ve etkili bir şekilde katılabilmesi için çeşitli bilgilere ulaşabilmeleri gerekmektedir.
İlk bilgiye erişim hakkı 1766 yılındaki İsveç kanunudur. Fakat bilgiye erişim fikri Amerika Birleşik devletlerinin 1966 yılında Bilgi Özgürlüğü Yasası’nı geçirdikten sonra dünyaya yayılmıştır. Son on yılda birçok Latin Amerika, Afrika ve Asya ülkeleri hukuk rejimlerine bilgiye erişim yasalarını dâhil etti. Bu gün 84 ülkede bilgiye erişim yasaları bulunmaktadır.
Bilgiye erişim hakkı temel bir insan hakkı olarak tanınmıştır ve bilgiye erişim hakkının temelinde, kamu kurumlarının, “halka hizmet etmeleri veya halkın hizmetkârları” gibi hareket etmeleri ilkesi vardır.  Bu anlayıştan dolayı da kamu kuruluşlarının bizim adımıza tuttukları bilgilere erişim hakkımız vardır.
Bilgi edinme hakkı, Türkiye de 9-10-2003 yılında yayınlanan 4982 sayılı, bilgi edinme hakkı kanunu ile düzenlenmiştir. Bu kanunun dördüncü  maddesi aşağıdaki gibidir;
    Madde 4 - Herkes bilgi edinme hakkına sahiptir.
Bilgi edinme hakkı demokrasi ile yönetilen ülkelerde, belediyeler de bir kaç şekilde kullanılır, bunlar, belediye başkanı bir açıklama yapar, bizler gazetelerde okuruz böylece bilgi sahibi oluruz, diğer yöntemler ise bilgi almak istediğiniz devlet dairesine veya belediye dilekçe verirsiniz, bu dilekçenize yanıt vermeleri zorunludur.
Başka bir yöntem ise kamu adına, soru soran gazeteciler vasıtası iledir.  Bu insanlar, kamunun yaptıklarını, kamuoyu adına sorgular ve sorular sorarlar, peki cevap alırlar mı? Bazen, genellikle ülkeyi veya bir şehri yönetenler halkın hizmetkârları olduklarını unutup, kendilerini ’Padişah’, ‘efe’ falan zannettikleri için, kamuoyu diye bir varlığı kabul etmek istemezler, dolayısı ile kamuoyu adına soru soranları da pek adam yerine koymazlar.
Peki, bilgi edinme hakkı için bu giriş neden derseniz, hem herkes hakkını hukukunu bilsin, hem de merak ettiğim bazı sorular var onları sorayım diye, olur ya okuyup cevap veren olursa…
Sökenin bir büyük kasaba olduğu yıllardır söylenir, doğruluk payı var, insanların yaşam alanları örneğin yeşil miktarı bu konularda belirleyici oluyor.
Şehrin içinde ana cadde üzerinde, yıllardır boş duran küçük arsalar vardı, buralara neden park yapılmaz derdim kendi kendime, bir gün birileri kazmaya başladı ve Aydın Caddesi, İstasyon Caddesi, yeni hastane karşısı, basket sahası derken Söke de yıllardır boş olarak duran alanlara birden binalar konuverdi,  ne oluyor? Bu yerler neden yeşil alan olarak düzenlenmedi de binalar yapıldı? 
Merak işte…
Yeşillik, Çevrecilik deyince hep aklıma eskiden yaşadığım bir olay gelir;
Yıllar önce, bu yeşil severlik, çevrecilik yeni yeni ortaya çıkmaya başlamış iken, İstanbuldan bir arkadaşım gelmişti (yılını hatırlamıyorum ama aylardan nisan mayıs olduğuna eminim)
 Sökeden Bodruma gitmek üzere beraber yola çıktık, ova yolunda ilerliyoruz, sağlı sollu buğday ekili tarlalar, yeni filizlenmiş, her taraf yemyeşil arkadaşım bana döndü ve  ‘ne kadar çevrecisiniz, her tarafı yemyeşil çimlerle kaplamışsınız’ deyiverdi.
Şöyle etrafıma bir bakındım hakikaten yemyeşil ama hayatında İstanbul dışına çıkmamış, buğday tarlası görmemiş birisine -utandırmadan- bunu nasıl anlatacağımı bilemedim, ‘haklısın yeşili severiz’ dedim…
Yıllar sonra şimdi düşünüyorum da herhalde Söke de yaşayan bizler de, pamuğun yeşili, buğdayın yeşili, mısırın yeşili derken çimen yeşilini aramıyoruz sanki –gerçi bulsak da ne oluyor, şehrimizde çimenlerin bir tek işlevi var o da ‘üzerine basmak yasaktır’ tabelası koymak sanki-
Yeşil deyince insanın aklına ister istemez su meselesi de geliyor, Sökenin çeşmelerinden akan su, yıllardır içilebilir kalite olmaktan çıktı, bunu düzeltmek için ne yaptıkları konusunda bir fikrim yok.
Geçenlerde Ali Sarayköylü nün bir yazısını okudum, Golf tesisleri ile ilgili bazı sorular sormuş, aynı soruların yanıtlarını ben de merak ediyorum,

Ali Sarayköylünün izni ile yazısından alıntı yaparak devam ediyorum;
“Şimdi Söke Belediyesine soruyorum:

1- Kuşadası Golf Tesislerinde yeraltından çekilen su miktarı tarafınızca biliniyor mu?
2- Komşu arazilere çakılan artezyenlerle çekilerek tesislere akıtılan su miktarını biliyor musunuz?
3- Söke’de çeşitli yerlerdeki kaynak sularından bu tesislere akıtılan var mıdır? Bunlar hangi sulardır? Bu suların miktarı ne kadardır? Hangi şartlarla ve neye dayanılarak bu tesislere tahsis edilmiştir?
4- Böyle bir tahsis varsa bunun için bir bedel tahsil ediliyor mu? Kaç lira bedel üzerinden su veriliyor?
5-Komşu bahçelerden alınan sular için sadece bahçe sahibinin rızası yeterli midir? Bunun dışında da bir izin gerekli midir?
6-Söke’nin yer altı sularında, özellikle bu tesislerin yapımından sonra aşırı derecede seviye düşüşleri tespit edilmiş midir?”
Yukarıda yer alan sorular 24.8.2012 tarihli Söke Ekspres gazetesinde yayınlanan “Bu Kaynaklar Yetmiş Milyonun” başlıklı yazısında yer almıştır

(merak eden Söke Ekspres gazetesinin internet arşivinden bulup okuyabilir*),
Ben de Söke de yaşayan bir vatandaş olarak bu soruların yanıtlarını merak ediyorum (Malum olduğu üzere bilgi edinme hakkı).
Bugünlerde çeşmelerden içilebilir olmasa da su akıyor, ama böyle giderse bu suyu bile bulamayacağız galiba…

Tufan Dinarlı

*Gazete arşivi dedim ama Söke Ekspres gazetesinin arşivinde herhangi bir yazı aramaya çalışana Allah sabır versin, aradığınız yazıdan başka her şeyi bulabiliyorsunuz, iyisimi siz Google da aramayı deneyin.